global-admin

Gerçekle Fantastiğin Büyülü Ressamı

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tarihin tozlu raflarında zaferlerle eserleri olanların ve destansı aşklara imza atanların isimleri yer alır.

Zira Çağların bazı ozanları vardır pek bilinmez, yada derinliğinde bir bakış atmadan, üzerindeki küller savrulmadan o cevher yada köze ulaşmak bir o kadar zor olur.

Ben; Vahap AYDOĞAN’ın çalışmalarında işlerinde ve karakterinde çağının ötesinde bir ressam, bir aktivist, bir yazar ve tam bir sanatçı ruhu görüyorum.

Dokunduğu binlerce çocuğu, çizdiği yüzlerce biyografiyi ve en son çalışmalarının derinliğini Serap gibi yansıtan Aydoğan’ın sürreal biyografilerini artık kitap kapaklarında görmek de mümkün.

Çağının ötesinde bir sanatçı diyorum çünkü:

Düşüncelerini ve yaşadıklarını sadece bir beyaz tuval yada bir nesne üzerinde harmanlayarak bizlere ulaşmaya çalışır.

Popüler kültürün bir çok platformunda yer almak yerine, sanatsal ve toplumsal çalışmalarıyla karşımıza çıkmakta.

Doğal affet yada sosyal sorumluluk adına yaptıklarını ve katkılarını bilen biri olarak, pratiklerini sahada icra edip, arka planda kalmayı tercih etmiş bir dünya görüşüne sahip…

İşlerini çoğu yerde göremezsiniz. Yada işleri herhangi bir metanın parçası olmaz, yaptığı eserler ortamın öznesi olur bakışlarda.

O, insan yaşamını projeksiyon olarak tablolara aktaran bir ressam.

Onun tablolarında gerçek hayatlarda biriken anıları ,rüyaların ve düşlerin çok ötesine taşır. Bir gerçeküstü seyahate çıkarır seyirciyi.

Tablolarındaki derinliğini yakalamak için sanat eleştirmeni olmanıza yada sanatsal bir birikime sahip olmanız gerekmiyor. (Bazen)

Hayatın kendisini yansıttığından herkes kendine bir pay çıkarır. Hatta “benim biyografim çizilse tam da bu eser ortaya çıkardı” diyeceğimiz bir empati ile yaklaşır sanatseverler.

Televizyonların sanat programlarını, üniversitelerin sempozyumlarını, sanat galerilerinin tekliflerini neden geri çevirdiğini anlamak güç olsa da popüler kültürün dışında kalarak üretim sürecine giriyor.

Etkilediği kitlesi ve sürreal olarak yaptığı biyografilerin izlerini yaşadığı coğrafyanın bir yansıması olarak gördüğünü söyleyen Aydoğan, Mardin’i ve kadim coğrafyanın etkilerini, ve sanata bakış açısını Şu sözlerle anlatıyor : Zamana, savaşlara inat tüm ihtişamı ile Mezopotamya’nın en görkemli şehirlerinden biri olan Mardin’de doğmak o kültürün bir parçası olmak size coğrafyanın bir armağanı…

Dicle’nin ve Fırat’ın kök saldığı onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafya’dan beslenmek başlı başına bir kültürel zenginlik. O zenginliğin kodlarıyla yeşermekte bir motivasyon sağlıyor sanatsal anlamda.

Ama madalyonun da aynı zamanda iki yüzü gibi. Size kattığı kadar, coğrafya’nın sizden aldıkları da yok değil tabi.

Özellikle günümüzde bu coğrafyada sanat bağlamında hem kamusal hemde bireysel anlamda alan bulmak çok güç . Sanata gönül verenlerin zorlu çabalarıyla ancak alan açılabilmekte….

Ama madalyonun iki yüzü üretimler üzerinde bir faktör olabiliyor.

İçsel dünyamın etkisiyle başladım sanat hikâyeme, aynı zamanda somut gerçekliklerin oluşturduğu duygu dünyam da beni yönlendirdi. Coğrafyada yaşamanın içsel olarak beslediği doneler mevcuttu ve bu doneleri işlemek için çeşitli enstrümanların varlığından haberdar oldum.

Sonrasında hayatımda bir perspektif açarak bir ürün, bir eser ortaya çıkardım. Benim sanata açılmam tamamen bu şekilde oldu. Dışsal etkenler motivasyon sağladı, içsel etkenler ise üretim sürecinde rehber oldu benim için. Her iki faktör de birbirinden beslendi.

Biyografileri sürreal olarak çizmem de tamamen zaman ve sanatımın bana açtığı bir yol.

Gerçek ve somut olan her şey ya gözünüzün önündedir, ya sahipsiniz ya da dokunabiliyorsunuzdur.

Olanı çizmek, var olan bir sureti resmetmek, herkesin ulaşabileceği bir zirve olabilir.

Ama benim için önemli olan görünmeyeni göstermek, söylenmeyeni söyletmek, gizemin arka planına ulaşmaktı.

Bu yüzden gerçeklik değil, gerçeküstü çizgiler beni etkiliyor. Siz dahil herkesin hayatında inanılmaz anılar vardır ve anıların birikimlerin var olduğu insanın zihninin kaydettiği, isterseniz bilinçaltı deyin, isterseniz hafıza deyin, anılar orada saklıdır. Ben o hafızayı ve o bilinçaltı dünyasının kodlarını tabloya aktarırken inanılmaz bir motivasyon süreci yaşıyorum. Bu motivasyon, biyografileri çizmeme vesile oldu. Biyografiler, bu yüzden çok derin ve anlamlı bir yerde benim için.

Her eserde farklı bir kimlikle çalışmak, çoktan seçmeli bir skaldada sabit kalmak mümkün değil.

Burada sunulan her eser, beni büyüleyici bir deneyime sürüklüyor. Her seferinde farklı bir dünyayı görmek, izlemek ve anlamak gibi bir hissiyat var. Çizdiğim karakterler elbette farklılık gösteriyor.

Şöyle ki, hiçbir insan ve hiç bir yaşam birbiriyle karakter ve yaşam olarak örtüşmüyor. Spesifik olarak bir yaklaşım elbette aramıyorum. Ama çizeceğim biyografinin etkisi güçlü olması benimde tercih edeceğim bir durumdur.

Özellikle bazen uzakta olan ve sadece yazılı bir enstrümanla kişinin dünyasını algılamakta zorlandığım zamanlar olabiliyor. Ruhumu etkileyen alan ise tamamen psikolojik bir dengeyle ilgili. Bazen akıp en derin dehlize götürüyor, bazen de imgelerle düş dünyasında zirveye çıkarıyor.

Sanata bakışım ve tablolarım kimi zaman tamamen biyografilerle bütünleşmiş, kimi zaman da kişilerin ruh algılarının deformasyonuyla ön plana çıkmıştır.

Aşkı, duyguyu, sevgiyi ve umudu bir karede inşa etmenin en güzel yolunun, insanın yaşam yolculuğunu stilize etmek olduğu gerçeğine olan inancım oldu. Çizdiğim biyografiler hayatın insana biçmiş olduğu rolün kırılma anlarını işlediğimi söyleyebilirim.”

Sağlıkla, sanatla kalın …

Fatma Kırmızı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir